UFO (İngilizce: "Unidentified Flying Object"/tanımlanamayan uçan nesne); bilimsel bir açıklaması olmadığı ve genellikle dünya dışı yaşam taşıdığı iddia edilen gizemli nesne.[1] Türkçede uçan daire kavramı da sıklıkla UFO anlamında kullanılır.UFO fenomenleri bazen sadece gözlemcilerin iddiasından, bazen de çeşitli kayıt cihazlarıyla elde edilen görüntü ve/veya seslerden ibarettir. UFO'larla ilgili kayıt ve iddiaları inceleyen kişilere ufolog, bu uğraşa ise ufoloji adı verilir..
Daha öncesinde de UFO gözlemleri yapılmış olmakla birlikte, gözlem raporları 1950'li yıllardan itibaren, özellikle ABD’de büyük bir artış göstermiştir. Bu yıllardan itibaren günümüze kadar on binlerce UFO iddiası kaydedilmiştir.
UFO'lar İngilizcede "flying saucer" (uçan çay tabağı) olarak da bilinir.
Bunun nedeni ilk ünlü UFO vakası olarak kayıtlara geçen ve 1947'de ABD'de meydana gelen bir olaydır.
İş insanı Kenneth Arnold hususî, küçük uçağı ile Washington'daki Rainier Dağı civarında uçarken,
9 tane, "hilal şeklinde" uçan nesne gördüğünü ve "nesnelerin suda sektirilen çay tabakları gibi hareket ettiğini" iddia etti. Haberi yayımlayan gazete hatalı olarak "nesnelerin çay tabağı (saucer)
şeklinde olduğunu" yazdı ve "flying saucer" adı yerleşti.
Tarih öncesi ve antikçağ
UFO iddiaları çok eski zamanlardan beri yapılmaktadır. Kimi ufologlara göre, İspanya'daki Altamira Mağarası'ndakiler veya Cougnac'taki (Fransa) Lot (Pech-Merle) Mağarası'ndaki[5] tuhaf tasvirler UFO tasvirleri olabilir.[6] Ayrıca Cezayir'deki Tassili freskleri[7] gibi bazı resim ya da heykelcikler ilginç biçimde 20. yüzyıldaki raporlarda betimlenen uzaylı tasvirleriyle benzerlik göstermektedir.[8] Bu durum bazı ufologlar göre, UFO fenomeninin insanoğlu hava araçlarını icat etmeden önce de mevcut olduğunun bir kanıtıdır.
Fakat eski zamanlarda gözlemlenen bu tuhaf fenomenlerin kuyrukluyıldızlar, parlak meteorlar ya da
atmosferdeki optik fenomenler olduğu sanılmaktadır. Eski zamanlardaki bu tür olguların incelenmesi
retro-ufoloji olarak adlandırılmaktadır. Geçmişteki bu tür gözlemlere şunlar örnek olarak gösterilebilir:
MÖ 1450'ye doğru, firavun III. Tutmosis'in tahtta olduğu döneme ait bir betimlemede, gökte “güneşten
daha parlak ateşten halkalar”ın gözlemlendikleri, eni 5 m.’yi bulan bu nesnelerin birkaç gün boyunca belirdikleri ve sonunda gökte yükselerek kayboldukları anlatılır.
Romalı yazar Julius Obsequens MÖ 99 yılında “Tarquinia'da güneşin batışı sırasında küre gibi bir
yuvarlak nesne gökte batıdan doğuya doğru yol aldı” diye yazmıştır.
Ortaçağ ve Rönesans'ta
Ünlü okültistlerin yaşadığı bu dönemlerde, dinin etkisiyle göksel fenomenler
ilahî mesajlar olarak veya büyücülerin sorumlu tutulduğu uğursuz işaretler olarak yorumlanmıştır.
Japonya'da 24 Eylül 1235'te general Yoritsume ve ordusu Kyoto yakınlarında sabit olmayan hareketlerde bulunan
tanımlanamayan "ışık küreleri" gözlemlediler. Danışmanları kendisine “telaşlanmaması gerektiğini,
zira bunların yalnızca rüzgârın salladığı yıldızlar olduğunu” açıkladılar.
14 Nisan 1561'de Almanya semalarında sanki bir hava savaşı yapılıyormuşçasına hareketlerde bulunan pek çok
nesne gözlemlendi. Bu olay Hans Glaser (1566) tarafından tahta üzerine işlenmiş gravürle tasvir edilmiştir.
Silindir biçimli büyük nesnelerden[12] küre ve daire biçimli küçük nesnelerin çıktığı gözlemlenmişti.
Bu fenomenler o dönemde doğaüstü mucizeler, melekler ve gelecek hakkında haber verici alametler olarak yorumlanmıştı.
Bu dönemlerde yapılan UFO gözlemlerinin sanat eserlerine de yansımış olması mümkündür.
UFO gözlemlerinin yansıtıldığı ileri sürülen sanat eserlerinden bazıları şunlardır:
Kosova’daki Detjani Manastırı (1350) fresklerindeki kozmonot benzeri tasvirler. Fakat bunların dönemin Bizans dinî sanatında
görüldüğü gibi Güneş ve Ay tasvirleri de olabileceği ileri sürülür.[14]
Mainardi’nin "Madonna col Bambino e San Giovannimo" adlı tablosu.[15] Tabloda tasvir edildiği ileri sürülen
UFO’nun aslında gökleri aşan Cebrâîl’in sembolik temsili olduğu düşünülür.[kaynak belirtilmeli]
Paolo Uccello'nun "la Tébaïde" adlı tablosunda olduğu ileri sürülen uçan daire biçimli nesnenin aslında kardinalin şapkası olduğu düşünülür
Modern raporlar:
UFO ve uçan daire terimlerinin ortaya çıkmasından önce belirli sayıda, tanımlanamayan tuhaf hava fenomenleri raporları tutulmuştu. Bu raporlar 19. yüzyıl ortalarından 1940'lı yılların sonuna kadarki zaman diliminde tutulmuştu.
Bunlardan bazıları şöyle özetlenebilir:
Fenomeni araştıran ilgililere göre, ilk modern raporlu gözlem, 1868 Temmuz'unda Şili’nin Copiapó kentinde gerçekleşti.
25 Ocak 1878'te, ABD'deki Denison adlı günlük gazete John Martin adındaki çiftçinin UFO gözlemini yazdı.
Çiftçinin ifadesine göre, bu, müthiş bir hızla havada yer değiştiren küre biçimindeki karanlık, büyük bir nesne idi.
17 Kasım 1882'de Greenwich Kraliyet Gözlemevi'nden astronom E.W. Maunder, raporunda daire ya da elips biçiminde tuhaf bir
gök cismine tanık olduğunu belirtti. Maunder birkaç yıl sonra yeni icat edilmiş zeplini gördüğünde, gördüğü tuhaf nesnenin
zepline son derece benzediğini açıkladı. söz konusu nesne yalnız onun tarafından değil, Avrupalı birçok astronomca da görülmüştü.
28 Şubat 1904'te Amerikan Donanması'na ait bir levazım gemisinin ekibinden üç kişi San Francisco'nun yaklaşık 500 km batısında bir UFO gözleminde bulundular (Bu üç kişiden Frank Schofield sonradan Pasifik Donanması başkomutanı olmuştur.) Schofield gözlemledikleri üç
UFO’nun daire biçimli, oval, parlak kırmızı renkte olduklarını ve kademeli bir tarzda uçtuklarını bildirmiştir.
İfadesine göre, UFO’lar bulut tabakasının altından kendilerine yaklaşmışlar, iki üç dakika sonra yön değiştirip, yeryüzünü
tümüyle terk etmek üzere bulutların üzerine çıkmışlardı. En büyüğü gökte 6 güneş büyüklüğünde bir yer kaplıyordu.
Fatima Olayı ya da “güneş mucizesi”: Ünlü olay 13 Ekim 1917'de Fátima'da (Portekiz) onbinlerce kişi tarafından gözlemlenmiş olup, kimilerine göre bir UFO olayıdır.
II. Dünya Savaşı sırasında gerek Müttefik Devletler'in gerekse Mihver Devletleri'nin pilotları uçuşlar sırasında sıkça
UFO gözlemleri yapmışlardır.Öyle ki, bu gözlemler “foo fighters” (uçakları takip eden ışık küreleri)[24] teriminin doğmasına neden olmuştur.
25 Şubat 1942'de Los Angeles (Kaliforniya) üzerinde kimliği teşhis edilemeyen bir hava taşıtı saptanmıştır. Nesne ABD Hava Savunma bataryaları (uçaksavarlar vs.) ateşi altında tutulmasına rağmen 20 dakika kayıtsızca havada kalmayı başarmıştır. Olay,
sonradan Los Angeles Savaşı olarak adlandırılmıştır.
1946'da İskandinav ülkelerinin yanı sıra, Fransa'da, Portekiz'de, İtalya'da ve Yunanistan'da 2.000'i aşkın kimliği teşhis edilememiş
hava taşıtı gözlem raporları oluşmuştur: Bunlar önce "Rus dolusu", daha sonra "hayalet füzeler" (İng. ghost rockets) olarak adlandırılmıştır. Böyle adlandırılmalarının nedeni bu esrarengiz nesnelerin Almanlar'dan ele geçirilmiş Rus füzeleri (V1, V2) olduğu inancıydı.[26] Bu inancın yanlış olduğu sonradan anlaşılmışsa da, bu nesnelerin mahiyeti açıklanamamıştır. İsveç askerî kuvvetleri radarlarla saptanan iki yüzden fazla UFO vakasında söz konusu nesnelerin “gerçek fiziksel nesneler” olduklarını açıklamıştır. Bununla birlikte, bu vakaların belirli bir kısmı da meteor gibi doğal olayların hatalı teşhisine bağlanmaktadır.
Roswell Olayı:
4 Temmuz 1947'de tüm dünyada büyük yankı uyandırmış Roswell Olayı meydana geldi. O gün Roswell yakınlarındaki bir çiftliğin sahibi Mac Brazel ve komşuları yerde bir enkaz olduğunu fark etti ve Mac Brazel bunu en yakın askerî üsse haber verdi. Roswell Army Air Field
(RAAF) üssünden[28] genç bir subay (teğmen Walter Haut)[29] o zaman basınla ilk teması gerçekleştirerek ordunun Roswell'deki bir
çiftlik civarında bir uçan daire enkazı ele geçirdiğini açıkladı.[30] Bu açıklama medyada güçlü bir ilgi uyandırdı. Kenneth Arnold'un gözlemi basında bu olaydan bir ay önce yer almış ve öyle güçlü bir yankı bulmuştu ki, artık askeriye de dahil herkes konuyla ilgilenir halde bulunuyordu. Roswell Olayına ilişkin ilk açıklamanın ertesi günü üssün sorumlu komutanı olan, 8. Hava Kuvvetleri Komutanı general Roger Ramey, genç subayın açıklamasını tashih edici bir açıklama yayımladı ve uçan daire sanılanın yalnızca bir meteoroloji balonu
olduğunu açıkladı. Bir basın konferansı düzenlendi ve gazetecilere meteoroloji balonu tezini doğrulayıcı mahiyette bazı kalıntılar gösterildi.Olay gündemden düştü ve yaklaşık otuz yıl boyunca, ABD'deki ilk büyük UFO akınının sonuna kadar unutulmuş olarak kaldı.
1978'de binbaşı Jesse Marcel 1947'deki Roswell enkazı parçalarını toparlamaya çalıştı ve televizyonda bunların kesinlikle Dünya-dışı kökenli olduklarını ve vaktiyle üssün sorumlu komutanı olan general Ramey'in gazetecilere gösterdiği parçaların Roswell olayından kalan gerçek parçalar olmadığını açıkladı. Sonradan ufolog olan nükleer fizikçi Stanton T. Friedman gibi o da, ordunun, uzay gemisini ele geçirişini kamudan saklamış olduğu kanısındaydı. Bundan sonra bu olgu ya da bu hikâye UFO amatörlerine ve ufoloji dergilerine konu olmuştur.[32] Şubat 1980'de National Enquirer Gazetesi'nin binbaşı Jesse Marcel'in görüşlerini yayımlamasıyla Roswell olayı yeniden
gündeme geldi. Bunun üzerine yeni tanıklıklar da birer birer ortaya çıkmaya başladı ve Roswell olayı ek bilgilerle daha ayrıntılı bir konum kazanmaya başladı. Örneğin bu tanıklıklara göre, o dönemde Dünya-dışı enkazın parçalarını yeniden birleştirmeye ve hatta
uzaylıların kadavrası üzerinde otopsi yapmaya yönelik bir askerî operasyon yapılmıştı.[32] Vaktiyle Roswell Hava Üssü'ne morg hizmeti
veren ve Ballard Cenazeevi'nde çalışan, cenaze işleriyle meşgul emekli bir müteşebbis Glenn Dennis, 1989'da, vaktiyle Roswell Üssü'nde uzaylıların cesetleri üzerinde otopsi yapılmış olduğunu doğruladı.
Vaktiyle, 1947'deki Roswell Olayı'nda gazetecilere açıklama yapmış olan general Ramey'in amiri ve Fort Worth Üssü Kurmay Başkanı olan general Thomas J. Du Bose 1991'de, Roswell olayından üsse aktarılan enkaz parçalarının yerine meteoroloji balonu parçalarının gösterilmiş olduğunu doğruladı. Bu yeni gelişmeler karşısında ve ABD Kongresi’nin bir soruşturması sonrasında, Kongre'ye ait, kısa adı GAO
(Government Accountability Office)[34] olan Devlet Denetleme Kurulu, A.B.D. Hava Kuvvetleri'nden bir iç soruşturma açılmasını istedi.
Bu soruşturmanın sonucu iki rapor hâlinde özetlenmiştir: Hava Kuvvetleri, UFO’lar konusunda uzun yıllar süren bir suskunluktan sonra ilk defa 1994 Eylül’ünde, kamuya bir açıklama yapmak zorunda kalmıştı; hazırlanan raporda, Hava Kuvvetleri, söz konusu olayda gerçekten bir
meteoroloji balonunun söz konusu olmadığını itiraf ediyordu. 1995’te yayımlanan ilk rapor 1947’de keşfedilen parçaların devletin Mogul Projesi
adlı gizli bir programına ait olduğu sonucuna varmıştı. Ayrıca raporda, o dönemde Roswell Ordu Hava Üssü’nden gönderilen tüm yazılı belgelerin gerekli izin alınmaksızın yok edildiği bildirilmekteydi. 1997’de ise ikinci bir rapor oluşturuldu. Bu rapor, uzaylıların cesetleriyle ilgili tanıklıkları doğrular gibi görünüyordu; rapora göre ölüm ve yaralanmalara neden olan bir askerî kaza söz konusuydu, raporda 1950 yılları sırasında sürdürülen High Dive operasyonunda olduğu gibi, insansı maketlerin üzerindeki çalışmalardan söz ediliyordu.
Bu rapor, en azından, söz konusu üssün o döneme ait tüm resmî evraklarının (Mart 1945-Aralık 1949) ve tüm radyo mesajlarının
(Kasım 1946-Şubat 1949) yok edilmiş olduğunu ortaya koyarak, Roswell Olayı’nda kapandı sanılan tartışmanın hâlen kapanmamış olduğunu
ortaya koyuyordu. Belgelerin ne zaman, kim tarafından ve kimin emriyle yok edildiğinden de söz edilmemekteydi.
Bu raporları, uzaylıların Dünya’yı ziyaret ettiği tezini benimsemiş taraftarlar devletlerin "yanlış bilgi verme" (dezenformasyon) politikasının örneklerinden biri olarak yorumlarken, kimi ufologlar ise olayda gerçekten Dünya-dışı bir uzay gemisinin söz
konusu olma olasılığını azaltan belgeler olarak yorumlamışlardır.
(27 Mayıs 1995'te) Londra Müzesi'nde bir basın toplantısı yapan İngiliz televizyon yapımcısı Ray Santilli (İngiliz video prodüksiyon şirketi Merlin Group'un başkanı) ABD ordu istihbarat birimlerine ait olduğunu açıkladığı bazı filmleri kamuya sundu. 1947'deki Roswell
UFO kazası sonrasında çekildiği ileri sürülen, 16 mm.'lik 14 bobinden oluşan ve 90 dakikadan fazla süren bu filmler, bazı insansılara yapılan otopsi sahnelerini içeriyordu. Santilli filmleri, ordu için çektiği filmlerin bir kopyasını da kendisine saklayan 82 yaşındaki
ordu fotoğrafçısı Jack Barnett'ten elde etmişti.[39] Film önce BBC aracılığıyla dünyaya tanıtıldı; daha sonra çeşitli televizyon kanallarında yayınlanıp, çeşitli dergilere kapak oldu.[40] Ortaya çıkan otopsi görüntüleri üzerinde ordu kaynakları otopsideki
görüntülerin sadece maketlerden ibaret olduğunu gerçeklikle ilgisi olmadığını söylemişlerdir, fakat ortaya çıkan tanıkların ifadelerine göre bu canlılar enkazdan çıkarılıp askeri koruma eşliğinde otopsi odasına getirildiklerini açıklamışlardır.Medyaya ardı ardına çıkan tanıkların bir anda açıklama yapmaları ise Amerikan hükûmetinin olayı bilen bilimadamlarına koyduğu susma yasağının delinmesi üzerine diğerlerinin sesinin kesilme olasılığına karşı kendilerini korumak için ifşa oldukları böylece başlarına bir şey gelme olasılığını
bertaraf ettikleri düşünülüyor.
Popüler kültürde UFO’lar:
UFO'lar ve uzaylılar (Dünya-dışı canlılar) konusu 1950'li yıllardan beri uluslararası bir kültürel olgu durumuna gelmiştir.
Konuya ilişkin olarak halkbilimci Thomas E. Bullard şöyle der: “UFO’lar modern bilinci dayanılmaz bir güçle istila ettiler ve
bu konuda durmaksızın yayımlanan kitaplar, makaleler, gazete başlıkları, filmler, televizyon yayınları, çizgi filmler, ilanlar vs.
dalgası bu olguyu doğrulamaktadır.” 1977 yılında yapılan bir istatistikî araştırmaya (Gallup Poll) göre, ABD eski başkanı Gerald
Ford'un Beyaz Saray’dan ayrılmasının üzerinden 9 ay geçmiş olmasına rağmen, insanların yalnızca % 92’si onun adından söz edildiğini duymuşken, insanların % 95’i UFO’lardan söz edildiğini duyduğunu belirtmiştir (Bullard, 141). Yine Gallup Poll tarafından
1996’da yapılan bir başka istatistikî araştırmaya göre, A.B.D.’deki insanların %71’i devletin UFO’larla ilgili enformasyonları
gizlediğine inanmaktadır; 2002’de Sci Fi televizyon kanalı için Roper Poll tarafından aynı konuda yapılan istatistikî araştırma d
a benzer sonucu vermiş ve bunun yanı sıra, gitgide daha fazla insanın UFO’ların Dünya-dışı kökenli olduğuna inandığı sonucunu ortaya koymuştur.
1990’lı yıllardan beri, UFO fenomeninin bir tür aldatmaca olmadığı yönünde gelişmeler olmaktadır. Aslında “Güneş-sistemi dışı
gezegenler”in varlığının keşfinden itibaren bilim insanları topluluğunda ve kamuoyunda evrende yalnız olmadığımız
fikri giderek ağır basmaktadır ki, bu da Dünya’nın uzaylılar tarafından ziyaret edilmesi hipotezinin pek mantıksız olmadığı
yönündeki görüşü gitgide desteklemektedir. Uçan dairelerin Dünya-dışı zeki yaratıklara ait olmalarına ilişkin hipotez lehindeki
kitapların bilim insanları ve ufologlar tarafından yayımlanması, GEIPAN[42] gibi resmî kurumların arşivlerinin kamuya sunulması
ve televizyon programlarında konunun enine boyuna tartışılması UFO fenomeninin Dünya-dışı ziyaretlerle ilgili olabileceğinin
kabulü yönünde gelişme göstermektedir. Örneğin Fransa’daki son istastikî yoklamalar, insanların % 48’inin Dünya’nın
uzaylılarca ziyaret edildiği görüşünden yana olduklarını ortaya koymuştur.